BİDAT Bismillahirrahmanirrahim
Bidat, Allah’ın arzusu
dunundaki düşünce ve idraklerdir. Din konusunda insanların icat etmiş olduğu
bidatler sadece İslâm’da değil diğer inançlarda da görülmektedir.
Bidatlerin ortaya çıkmasındaki
hususiyetlerden birisi de şu olsa gerekir: İnsanlar kendi isteklerini
karşısındakine kabul ettirmek için “Bu Allah sözüdür” diyerek insanları tahakküm altına almaya çalışmaktadırlar. Ortaçağda kilisede
görülen Engizisyon mahkemeleri de bu fikre dayanır. İslâm’da da bir kısım ulema
kendi sözlerini Allah sözü veya peygamber sözü diye bildirerek maneviyatı
maddiyata tahvil etmeye kalkışmışlardır.
Nahl sûresi 116.
âyetinde;
“Ve lâ tekulu lima
tasıfü elsinetükümülkezibe haza halâlün ve haza haramün litefteru
alellahilkezibe innelleziyne yefterune alellahilkezibe lâ yüflihun”
“Dillerinizin yalan vasfettikleri ile “Bu helâldır ve şu haramdır,”
demeyin. Zira Allah hakkında yalan uydurursunuz. Muhakkak ki Allah hakkında
yalan uyduranlar iflâh olmazlar.” buyrulmaktadır.
Sevgili Efendimiz bir
hadis-i şerîflerinde; “Benim hakkımda yalan söylemeyin Zira benim
üzerime yalan uyduran cehenneme girer" (Buhari, İlm 38;
Müslim, Mukaddime 1, (1); Tirmizi, İlm 8, (2662) buyurmuşlar ve bir
başka hadislerinde de; “Benim üzerime söylenen yalan, bir başkası
üzerine söylenen yalan gibi değildir. Öyleyse kim bile bile bana yalan nisbet
ederse cehennemdeki yerini hazırlasın!" buyurmuşlardır. (Buhari,
Cenaiz 34; Müslim, Mukaddime 4, (4); Tirmizi, İlm 9, (2664)
İnsanların bu hataya
düşmemeleri için Peygamber Efendimiz gayet açık ve vazıh olarak “muhaddesun” yani kalben ilham alan gönüllere müracaat edilmesini tavsiye
buyurmuşlardır.
Çünkü gerek Kur’an
tefsiri bakımından gerek hadislerin anlam ve mânâsı bakımından yine o sözlerin
asliyyeti olan Allah’tan beyan alınarak bilinecektir ki muhaddesun olarak
bildirilen gönül esasta Zamanın İnsanı olarak bildirilen gönül olsa gerekir. O
gönlün yetişmesi ise başlı başına bir hususiyet taşır. Esasta Sevgili Efendimiz
Hz. Muhammed’in (s.a.v) yetişmesindeki hususiyete dikkat edilmesi icap eder.
Manevî zât manevî
yetişmiş bir gönül ehlinde ruhî ve nefsanî terakkisini ikmal ettikten sonra
insanlara manevî yönden yardımcı olmaya çalışmalıdır. Dikkat edilirse Sevgili
Efendimiz kırk sene Allah’ın ilâhî rehberliğinde yetişerek insanlara örnek
olmuştur. Efendimizin yetişmesindeki hususiyet şudur: Hz. Muhammed ‘i (s.a.v) bizzat
Allah’ın yetiştirdiği görülmektedir, çünkü O bütün âlemlere mürebbi olmuş olan
bir gönüldür. Bu yetişme şekil ve tarzı Peygamberimizden sonra Zamanın
İnsanı’ndaki yetişme tatbikat hususiyetini göstermektedir. Dergâhlar bu maksatla
kurulmuştur. Ancak bugün pek az bir yetişme ile kendisinin çok yetkili olduğunu
iddia eden kimseler de görülmektedir.
Peygamber Efendimizin
yaşadığı manevî hâller daha sonra bu yolda nasıl yürüneceğini işaret etmektedir.
Bir talip bir Mürşid’e
gittiği zaman oradaki nizama uyma mecburiyeti vardır. Mürşid olan gönlün de
Allah’ın ilâhî nizamına uyma mecburiyeti vardır. Bu bakımdan Hz. Süreyya; “Hakkı bulmadan elini verme evlâdını
kurtaramazsın” buyurmuşlardır.
Buradaki hususiyet
Efendimizin yetişmesini izah etmiyor mu? O Allah’ta yetişmiş, Mürşid de
Allah’ın ilâhî terbiyesinde yetişmiştir. O zaman evladı Allah yetiştirmektedir.
Şûra sûresi 13.
âyetinde;
“Allahü yectebiy
ileyhi men yeşaü ve yehdiy ileyhi men yüniyb”
“Allah dilediğini kendine mücteba eyler (seçer) ve inabe edeni (Mürşid
eli tutanı) kendine hidayet eyler”
buyrulmaktadır.
BİZLER SİZİN MÜRŞİDİNİZDEN FEYZ ALIYORUZ BEYANI İLE İLGİLİ OLARAK…
Bu beyan ile
Allah’ımız bugünkü ismini yani bugünkü feyz-i ilâhîsini tasdik etmektedir. Bu,
zahirde görünen ismini zikretmektedir ki hem bâtın hem de zahir; hem uhrevî hem
de dünyevî olarak Allah’tan başka bir varlığın olmadığı zikri yapılmaktadır.
Allah’ımızın dünyada
da göründüğü noktanın tasdiki mühimdir. Bu beyanı manevî bir kimse tam tasdik
ve ikrar ederek terakki eder.
ELL HACC HÜSEYİN VEDAD
|