BİDAT

  


“Benim hakkımda yalan söylemeyin Zira benim üzerime yalan uyduran cehenneme girer" (Buhari, İlm 38; Müslim, Mukaddime 1, (1); Tirmizi, İlm 8, (2662)


BİDAT

Bismillahirrahmanirrahim


Bidat, Allah’ın arzusu dunundaki düşünce ve idraklerdir. Din konusunda insanların icat etmiş olduğu bidatler sadece İslâm’da değil diğer inançlarda da görülmektedir.

Bidatlerin ortaya çıkmasındaki hususiyetlerden birisi de şu olsa gerekir: İnsanlar kendi isteklerini karşısındakine kabul ettirmek için “Bu Allah sözüdür” diyerek insanları tahakküm altına almaya çalışmaktadırlar. Ortaçağda kilisede görülen Engizisyon mahkemeleri de bu fikre dayanır. İslâm’da da bir kısım ulema kendi sözlerini Allah sözü veya peygamber sözü diye bildirerek maneviyatı maddiyata tahvil etmeye kalkışmışlardır.

Nahl sûresi 116. âyetinde;

“Ve lâ tekulu lima tasıfü elsinetükümülkezibe haza halâlün ve haza haramün litefteru alellahilkezibe innelleziyne yefterune alellahilkezibe lâ yüflihun”

“Dillerinizin yalan vasfettikleri ile “Bu helâldır ve şu haramdır,” demeyin. Zira Allah hakkında yalan uydurursunuz. Muhakkak ki Allah hakkında yalan uyduranlar iflâh olmazlar.” buyrulmaktadır.

Sevgili Efendimiz bir hadis-i şerîflerinde;Benim hakkımda yalan söylemeyin Zira benim üzerime yalan uyduran cehenneme girer" (Buhari, İlm 38; Müslim, Mukaddime 1, (1); Tirmizi, İlm 8, (2662) buyurmuşlar ve bir başka hadislerinde de;Benim üzerime söylenen yalan, bir başkası üzerine söylenen yalan gibi değildir. Öyleyse kim bile bile bana yalan nisbet ederse cehennemdeki yerini hazırlasın!"  buyurmuşlardır. (Buhari, Cenaiz 34; Müslim, Mukaddime 4, (4); Tirmizi, İlm 9, (2664)

İnsanların bu hataya düşmemeleri için Peygamber Efendimiz gayet açık ve vazıh olarak “muhaddesun” yani kalben ilham alan gönüllere müracaat edilmesini tavsiye buyurmuşlardır.

Çünkü gerek Kur’an tefsiri bakımından gerek hadislerin anlam ve mânâsı bakımından yine o sözlerin asliyyeti olan Allah’tan beyan alınarak bilinecektir ki muhaddesun olarak bildirilen gönül esasta Zamanın İnsanı olarak bildirilen gönül olsa gerekir. O gönlün yetişmesi ise başlı başına bir hususiyet taşır. Esasta Sevgili Efendimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v) yetişmesindeki hususiyete dikkat edilmesi icap eder.

Manevî zât manevî yetişmiş bir gönül ehlinde ruhî ve nefsanî terakkisini ikmal ettikten sonra insanlara manevî yönden yardımcı olmaya çalışmalıdır. Dikkat edilirse Sevgili Efendimiz kırk sene Allah’ın ilâhî rehberliğinde yetişerek insanlara örnek olmuştur. Efendimizin yetişmesindeki hususiyet şudur: Hz. Muhammed ‘i (s.a.v) bizzat Allah’ın yetiştirdiği görülmektedir, çünkü O bütün âlemlere mürebbi olmuş olan bir gönüldür. Bu yetişme şekil ve tarzı Peygamberimizden sonra Zamanın İnsanı’ndaki yetişme tatbikat hususiyetini göstermektedir. Dergâhlar bu maksatla kurulmuştur. Ancak bugün pek az bir yetişme ile kendisinin çok yetkili olduğunu iddia eden kimseler de görülmektedir.

Peygamber Efendimizin yaşadığı manevî hâller daha sonra bu yolda nasıl yürüneceğini işaret etmektedir.

Bir talip bir Mürşid’e gittiği zaman oradaki nizama uyma mecburiyeti vardır. Mürşid olan gönlün de Allah’ın ilâhî nizamına uyma mecburiyeti vardır. Bu bakımdan Hz. Süreyya; “Hakkı bulmadan elini verme evlâdını kurtaramazsın buyurmuşlardır.

Buradaki hususiyet Efendimizin yetişmesini izah etmiyor mu? O Allah’ta yetişmiş, Mürşid de Allah’ın ilâhî terbiyesinde yetişmiştir. O zaman evladı Allah yetiştirmektedir.

Şûra sûresi 13. âyetinde;

Allahü yectebiy ileyhi men yeşaü ve yehdiy ileyhi men yüniyb”

“Allah dilediğini kendine mücteba eyler (seçer) ve inabe edeni (Mürşid eli tutanı) kendine hidayet eyler” buyrulmaktadır.

 

BİZLER SİZİN MÜRŞİDİNİZDEN FEYZ ALIYORUZ BEYANI İLE İLGİLİ OLARAK…

Bu beyan ile Allah’ımız bugünkü ismini yani bugünkü feyz-i ilâhîsini tasdik etmektedir. Bu, zahirde görünen ismini zikretmektedir ki hem bâtın hem de zahir; hem uhrevî hem de dünyevî olarak Allah’tan başka bir varlığın olmadığı zikri yapılmaktadır.

Allah’ımızın dünyada da göründüğü noktanın tasdiki mühimdir. Bu beyanı manevî bir kimse tam tasdik ve ikrar ederek terakki eder.


      
   
                                                                                                                     ELL HACC HÜSEYİN VEDAD