DİN BİRDİR
B i s m i l l a h i r r a h m a n i r r a h i m
Son zamanlarda din birliği yapma kargaşası vardır. Herkes kendi fikriyatını
Allah dini gibi empoze etmeye kalkmaktadır. Allah dini hususunda Kur'an
âyetleri ve hadisler birbirini tamamlar.
Aslında din birdir. Bir olan din zaman içinde mânâları her peygamber ile
açılmış ve Allah’ımız kullarına kendisini bildirmiştir. Allahın Musavvir’indeki
arzusu kullar için din anlamına gelir. Peygamberler ve velilerle Allah'ın
lütfettiği ilim kulda idrake gelince, Allah'ın rahmeti icabı kul için bir neşe
olur.
Dinin sahibi Allah'tır ve din birdir. Fakat din anlayışları muhtelif
olabilmektedir. Müspet olsun menfî olsun her kişi aslında yaratıcısını
düşünür. Ancak bu düşüncelerin Allah'a göre değerlendirilmesinde makbuliyet
dereceleri vardır. Bu, Allah'ın kendisini idrakteki sedasının perde perde
yükselişini ifade eder. Âlem-i ilâhîde Allahtan bir sayha ruhlar arasında
yayıldı; ilk duyanlar velâyet tatbikatında olanlar, yani sabikundan oldular.
Sonra duyanlar nâs içinde derece derece Allah’ı idrakteki makamlarına göre
sıralandılar.
Din birdir, Allah’ın bir dininden başka din yok ki dinleri sayalım. Din birliği
yapalım sözü velâyet için şirktir. Esasta din; Hz.Âdem’den beri birdir, ancak
Âdem’den sonra her gelen peygamber dini daha ileri anlatmış ve Allah’ın arzusu
kemâl mertebesinde Hz. Muhammed (s.a.v) ile tamamlanmıştır.
Bugün için zahir ulema maneviyat üzerinde 'Acaba bu doğru mu yanlış mı?' diye
düşünmemekte, geçmiş ulemanın kitapları ile kendini kayıt altına almaktadır.
Yanlış da olsa geçmiş ulemanın kitaplarında yazdığı için doğru kabul
edilmektedir. ‘Başka türlü düşünürsek günaha gireriz’ diye bir düşünce de
vardır. Geçmiş ulemanın kitaplarında yazıyorsa kendilerini onların
mes’uliyetinde düşünerek vicdanen rahatlamaktadırlar.
Ancak
son devirde yazılan akademik kitaplara bakıldığında; baştakilerle sondakiler
birbirini tutmamaktadır. Çünkü bu kitaplar geçmişte yazılan kitapların
yeniden derlemesi gibidir. Bu, geçmiş ulemanın kitaplarını kaynak olarak kabul
etmekten kaynaklanmaktadır. Onları kaynak olarak kabul etmeyenler ya
ayıplanıyor, ya da vicdanen kendini mes’ul tutuyor. Bu, maneviyata saygı mı
olmaktadır?
Peygamberimizden üç yüz sene sonra mezhep taassubu başlamış, dört yüz
sene sonra da içtihad kapısı kapandı denmiştir. Allah’ın nizamını anlatan
Kur’an ve hadisler üzerinde çalışma yapılması gerekirken, mezhepler üzerinde
araştırmalar yapılmıştır. Kur’an âyetleri her zamana hitap ederken ulemanın bu
tutumu yüzünden zahiri din anlayışı zamana cevap veremez hâle getirilmiştir.
Buna tepki olarak toplumun diğer bir kesimi de din dışı kalmıştır. Bu durumdan,
dini doğru olarak halka intikal ettirmeyenler sorumlu olmaktadır.
Ulema, velâyeti Hüve’nin açıldığı gönül noktası olarak kabul etmemekle
yanılgıya düşmüştür.
Din başlangıçtan beri bir dindir, ama o bir dini değişik şekilde anlamak, başka
dinler varmış gibi zannedilmektedir. Değişik yorum ve anlamalar başka dinler
olarak düşünülürse mezheplerin de ayrı ayrı dinler olması icap eder, ama farklı
yorumlar din olmaz.
Din birdir, ama anlayış noktalarına göre izah edilmiş ve anlatılmıştır. Mesela
Allah dinini Hz.İsa, Allah’ın kendisindeki arzusuna göre anlatmıştır. Bütün
terakkiler Allah'ın yaratmasından kaynaklanmaktadır.
Allah'ın nizamına neden gericilik denilmektedir? Geri olan Allah'ın nizamı
değil, Allah'ın nizamını kendi akıl mertebesinden tatbik edenlerdir.
Hz. Süreyya'nın kıyamete yakın zuhuru umumi mânâda "Nübüvvet,"
"Risalet" konusunun Piriyet noktasından vuzuha kavuşturulması ile
ilgili bir konu olsa gerektir. Hz. İsa'nın bir İslâm velisi olarak görünmesi,
hususu dinin bir olduğunun bir ifadesidir.
Kıyamete yakın zamanlarda zuhur eden "Mehdi Resûl" ise şerh-i vücûd
ederek nâs'a umumi bir hidayet teklifinde bulunmuştur. Mehdi sırrından görünen
gönül, nâsa doğru bir dine, yani Allah Dini'ne gelmeleri teklifini yapmış ve
ancak bu şekilde hidayete ulaşılabileceğini açıklamıştır.
Hatmül Velâyet sırr-ı hususiyesinde ise, Allah'ın bir olan dinindeki yanlış
yorum ve anlayışların tashihi ve doğrultması vardır. Bu sohbetler ve kitaplar
bunun içindir. İsteyen bundan istifade eder; istemeyen de etmez.
Nitekim son zamanlarda İncil'in aslı şurada bulundu, burada bulundu kabilinden
haberler artmış gözükmektedir. Bunun aynısını Kur'an’a da tatbik etmeye
çalışmaktadırlar. Bu fikirde olanların amacı, dini ortadan kaldırmaktır. Ancak
unutulmamalıdır ki Allah'ımız, Hicr sûresi 9. âyetinde,
"İnna nahnü nezzelne'z zikre ve inna lehu lehafizun"
"Muhakkak ki "Zikri" inzal eden biziz ve muhakkak ki 'Hû'yu
elbette muhafaza ederiz." buyurmaktadır.
Hatmül Velâyet sırrı ile bu konularda son ikazların yapılmakta olduğu
görülmektedir.
Al-i İmrân sûresi 19. âyet,
"İnneddiyne ındallahilislâmü"
"Muhakkak
ki Allah indinde din İslâmdır."
Al-i İmrân sûresi 83. âyet,
"Efeğayre diynillâhi yebğune ve lehu esleme men fiyssemavati vel'ardı
tav'an ve kerhen ve ileyhi yürce'une"
"Semavatta ve arzdaki kimseler -istese de istemese de- 'Hû'ya teslim
olmuş ve 'Hû'ya rücû ederlerken Allah dininden gayrini mi arıyorlar?"
Al-i İmrân sûresi 85. âyet,
"Vemen yebteğı ğayrel'islâmi diynen felen yukbele minhü ve hüve
fiyl'ahıreti minelhasiriyne"
"Ve kim din olarak İslâm’ın gayrini gaye edinirse artık ondan asla
kabul edilmez ve o ahirette hüsrana uğrayanlardandır."
En’âm sûresi 161. âyet,
"Kul inneniy hedaniy rabbiy ilâ sıratın müstekıymin diynen kıyemen
millete ibrahiyme haniyfen ve ma kane minelmüşrikiyne"
"Rabbim beni sırat-ı müstakîme, kıymetli dine ve hanîf İbrahim dinine
hidayet eyledi, O müşriklerden olmamıştır."
Hâc sûresi 78. âyet,
"Ve cahidu fiyllahi hakka cihadih hüvectebaküm ve ma ce'ale aleyküm
fiy'd diyni min harec millete ebiyküm ibrahiym hüve semmakümü'l müslimiyne min
kablü ve fiy haza liyeküne'r resulü şehiyden aleyküm ve tekunu şühedae ale'n
nas feekıymu's salate ve atü'z zekate va'tesımu billah hüve mevlâküm
fenı'me'l mevlâ ve nı'me'n nesıyr"
"Ve Allah hususunda "Hû" cihadının hakkıyla cihad edin. Hüve
sizleri mücteba eylemiş (seçmiş) ve üzerinize dinde bir zorluk kılmamıştır.
Babanız İbrahim’in milleti... Hüve, Resûl üzerinize şahit olsun ve sizler
de nas üzerine şahit olasınız diye, daha önce de, bunda da sizleri Müslümanlar
diye tesmiye eyledi. (isimlendirdi) Artık namazı kılın ve zekatı verin ve
Allah'a sarılın, Hüve mevlânızdır. Artık ne güzel mevlâdır ve ne güzel
yardımcıdır."
Al-i İmrân sûresi 67. âyet,
"Ma kane ibrahiymü yahudiyyen ve lâ nasraniyyen ve lâkin kane haniyfen
müslimen ve ma kane minelmüşrikiyne"
"İbrahim ne Yahudi olmuştur ne de Nasrani ve lâkin hanif bir
Müslümandır ve müşrik-lerden değildir."
Resûlullah (s.a.v) uzuvlarını üçer üçer yıkayarak abdest aldı ve şöyle
buyurdu: "Bu, benim ve benden önceki diğer peygamberlerin ve İbrahim
aleyhisselam’ın abdestidir." (Kütübü sitte Hadis No: 3614.)
Rum sûresi 30. âyet,
"Feekım vecheke li'd diyni haniyfa fıtratallahilletiy fetare'n nase
aleyha lâ tebdiyle lihalkıllah zalike'd diynü'l kayyim ve lâkinne eksera'n nasi
la yalemun"
"Artık vechini hanif olarak dine ikame et. Allah'ın nâsı üzerinde
yaratmış olduğu Allah fıtratına... Allah'ın halkedişinde tebdilât olmaz. Böyledir
dîn-i kayyim. Ve lâkin insanların ekserîsi bilmezler."
Hz. Peygamber (s.a.v): "Her çocuk fıtrat üzerine doğar"
buyurdu ve sonra da "Şu âyeti okuyun" dedi: "Allah'ın
yaratılışta verdiği fıtrat..." (Rum; 30). Sonra Resûlullah (s.a.v)
sözünü şöyle tamamladı: "Çocuğu anne ve babası Yahudileştirir veya
Hıristiyanlaştırır veya Mecusileştirir. Tıpkı hayvanın doğurunca, azaları tam
olarak yavru doğurması gibi. Siz kesmezden önce, kulağı kesik olarak doğmuş
hayvana rastlar mısınız?" (Buhari, Müslim)
Huzeyfetu ibnu'l-Yemân anlatıyor: Hz. Peygamber (s.a.v), bize buyurmuştu ki: ‘Emanet
(din, adalet duyguları) insanların kalplerinin derinliklerine
(yaratılışlarında, fıtrî meyiller olarak) konmuştur. Sonradan Kur'ân-ı Kerîm
indi. (İnsanlar kalplerine konmuş olan bu fıtrî temâyüllerin) Kur'ân ve
hadiste te'yîdini buldular.’ (Buhârî,; Müslim; Tirmizî; İbnu Mâce)
Şura sûresi 13. âyeti,
"Şere'a
leküm mine'd diyni ma vassa bihi nuhan v'elleziy evhayna ileyke ve ma vassayna
bihi ibrahiyme ve musa ve ıysa en ekıymü'd diyne ve lâ teteferreku fiyh kebüra
ale'l müşrikiyne ma ted'uhüm ileyh allahü yectebiy ileyhi men yeşaü ve yehdiy
ileyhi men yüniyb"
Dinden Nuh'a tavsiye eylediği, sana vahyettiğimiz ve İbrahim'e ve Musa'ya ve
İsa'ya "dini ikame etsinler ve onda tefrikaya düşmesinler" diye
tavsiye ettiğimiz sizler için şeriat oldu. Senin kendilerini davet ettiğin 'Hû'
müşriklere kebir oldu. Allah dilediğini Hû’ya mücteba eyler (seçer) ve inabe
edeni (Mürşid’e bağlananı) Hû’ya hidayet eyler."
Resûlullah buyurmuştur: ‘Ben, Meryemoğlu Îsâ’ya dünyâ ve âhirette insanların
en yakınıyım. Esasen peygamberler baba bir kardeş gibidir.’ (Ebu
Hureyre)
Din birliği yapılmak istenmektedir, ancak görülüyor ki Allah dini zaten birdir.
Hz. İbrahim, Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Muhammed (s.a.v) Allah dininde birdirler.
Din birliği yapmak isteyenler neyi birleştirmeye çalışmaktadırlar?
Din birliği yapmak isteyen insanlar Allah dininde değil, kendi akıllarınca icat
ettikleri bir düşüncede buluşmak istemektedirler. Allah dini bugün en ileri ve
yüksek seviyede tekâmül etmiş olduğu şekildedir.
ELL HACC HÜSEYİN VEDAD
|