DİN ANLAYIŞI NASIL OLMALIDIR?

  


Gerçek din Allah’ın bildirmiş olduğu bütün peygamberlerin Allah’ın bir dinini bildirdiğini kabul ve tasdik ederek Allah’a iman etmek ve son bildirilen şeriat üzere yürümeyi kabul ve ikrar ile olur.

 

 

 

                                                         DİN ANLAYIŞI NASIL OLMALIDIR?

 

                                                      B i s m i l l a h i r r a h m a n i r r a h i m

 

Dünya kurulduğundan beri din-insan, din-dünya arasında bir gelişim söz konusudur. Ancak bu gelişimde şu vardır; din ve insan, din ve dünya dediğimiz zaman insanlar daima dini, dünya anlayışı içinde değerlendirmişlerdir. Bu konuda dikkat edilirse şu peygamber gelmiş şu din, bu din, onun dini, benim dinim gibi değerlendirmeler ile insanlar dini kendilerine mal etmişlerdir. Yani dini kendilerine göre tarif etmişlerdir. Oysa Allah’ımız böyle buyurmamıştır. Allah’ımız insanların tasavvur ettiği din anlayışını değil irsal eylemiş olduğu peygamberler vasıtasıyla tarif ettiği din anlayışını makbul tutmuştur. İnsanlar bunu bırakmış çeşitli şeylere tapmışlardır.

Tarihsel olarak din anlatılmaya başlandığı zaman insanların önce taşa toprağa taptıkları ondan sonra terakki ederek bugünkü din anlayışına ulaştıkları söylenmektedir. Peki, bu kadar sene geçti de bugün taşa toprağa tapan yok mu?

Bugün çeşitli inançta olanlar neye tapmaktadır? Hıristiyanlar da “Hz. İsa Allah’ın oğlu, öyleyse biz de akrabalıktan faydalanalım da ona tapalım” düşüncesi içerisinde midirler? Bu konu dünyada birçok inançta görülmektedir.

Enteresan bir konu var; Hz. İsa’ya Allah’ın oğlu diye tapılmakta ve Hz. İsa orada vefat etti diye haça kutsallık atfedilmektedir. Ancak daha sonra Allah’ımız; çarmıha gerilenin Hz. İsa olmadığını bildirmiştir.

Nisa sûresi 157. âyetinde,

“Ve kavlihim inna katelnelmesiyha ıysebne meryeme resulallahi ve ma kateluhü ve ma salebuhü ve lâkin şübbihe lehüm ve innelleziynahtelefu fiyhi lefiy şekkin minhü ma lehüm bihi min ılmin illetiba’azzanni ve ma kateluhü yakıynen”

“Ve “Allah resulü Meryem oğlu İsa’yı muhakkak ki biz öldürdük” sözlerinden ötürü. Ve öldüremediler onu ne de çarmıha gerebildiler ve lâkin onlara benzeştirildi. Ve muhakkak ki onda ihtilâf edenler elbet onunla ilimden şüphe içindedirler ancak zanna tabî olmaktadırlar ve onu kesin olarak öldürememişlerdir.” buyurmuşlardır.

Hıristiyanlar ise Hz. İsa’nın öldürülmesinin kendilerinin gelmiş, geçmiş ve gelecek bütün günahlarına kefaret olduğunu iddia etmektedirler. Dinde Allah’ın bildirmediği ilim ve düşünce geçerli olmaz.

Gerçek din Allah’ın bildirmiş olduğu bütün peygamberlerin Allah’ın bir dinini bildirdiğini kabul ve tasdik ederek Allah’a iman etmek ve son bildirilen şeriat üzere yürümeyi kabul ve ikrar ile olur.

Dünya insanları! Allah’ın bir dinine geliniz. Şu bilinmeli ki; Allah’ın kabul etmediği şey din olmaz.

Mürşid ismi Allah'ın isimlerinden olduğuna göre, Allah bu ismi kime lütfederse Mürşid ismi ondan görünür.

 Kur'an ve hadislerde Allah’ımız kendisinin açıldığı gönül noktasını işaret etmiştir. Peygamberimiz ve evliya bu konu hakkında bilgi vermiştir. İrşad noktasını  Allah'ın açıldığı gönül noktası olarak kabul etmek ve her zaman içinde Allah'ın vazifeli gönülleri bulunduğunu kabul ve tasdik etmek icap etmektedir.

Kur'an-ı Kerîm ve hadisler yetişme ve terakkiyi işaret etmişlerdir. Allah'ımız insanlara ilim ve bilgi lütfetmiştir; insanlara şans eşitliği tanımıştır. Ama insanlar başka yolları tercih etmişlerdir. İnsanın Allah'ın verdiği işaretlere dikkat etmesi lâzımdır. Allah insanı manevî olsun, hayattaki olaylarla olsun ikaz eder; ancak insan Allah'ın bunca rahmetine rağmen bu ikazlara dikkat etmez ve hevasının peşinde hareket ederse ziyan edenlerden olur.

İnsanların maneviyata uzak durmalarının sebebi, ilâhî rehberi kendi akıl mertebelerine göre değerlendirmelerinden kaynaklanmaktadır. Eğer kişinin kendi aklına göre rehber olsaydı, ilâhî rehbere gerek kalmazdı. Bu program Allah'ın Âdem'e ilim ve bilgi lütfetmesi ile yürümüştür. O halde bu, Allah'ın programıdır. Kişi Allah'ın programına uyacağına kendi heva ve hevesine uymaktadır. Hatta Allah'ın programını da kendine uydurmaya çalışmaktadır.

İslâm fiiliyatla bilinir. Maneviyata girince, yani el tutunca kişide fiiliyat, yani tatbikat başlar; manalar görür, ilhamlar alır, tatbikat ile yürünür.

Bir kişi birçok manevi kimseye gidebilir. Manevi bilgisini geliştirebilir. Ancak yetki sahibi bir gönülden el tuttuğu zaman Hakk'ı bulabilir.

Nitekim Şûra sûresi 13. âyetinde,

 "Allahü yectebiy ileyhi men yeşaü ve yehdiy ileyhi men yüniyb"

 "Allah dilediğini Hû’ya mücteba eyler (seçer) ve inabe edeni (Mürşid’e bağlananı) Hû’ya hidayet eyler." buyrulmuştur.

 Kişiye kim Hakk'ı buldurdu ise onun Mürşid'i o'dur.

 Lokman sûresi 15. âyetinde,

 "...Ve'ttebi' sebile men enabe ileyy sümme ileyye merciuküm feünebbiküm bima küntüm tamelune"

 "...Ve bana inabe eyleyenin yoluna tabî ol. Sonra banadır merci noktanız. Artık amel etmiş olduklarınızı haber veririz sizlere" buyrulmaktadır.

 Ebû Umâme el- Bâhilî'den Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: ‘Kim birisine Allah'ın kitabından bir âyet öğretmişse o, onun efendisidir. O kimseye onu terk etmemesi ve ona kimseyi tercih etmemesi gerekir. Kim, kendisine ilim öğreteni terk eder ve değerini korumazsa, İslâm'ın bağlarından bir bağı koparmış olur."

 Kehf sûresi 17. âyet,

 "…Men yehdillâhü fehüvelmühtedi ve men yudlil felen tecide lehu veliyyen mürşiden"

 "…Allah'ın hidayet eylediği kimse artık,  'Hüve' mühteddir ve dalâlete düşürdüğü kimse, artık onun için bir velî mürşid bulamazsın"

Hadis: ‘”Hiç şüphesiz Allah Teâlâ verdiği ilmi insanların göğsünden söküp almaz. Ancak âlimlerin gitmesiyle (Hakka göçmesiyle) ilim gider. Çünkü her giden âlim, kendisiyle birlikte kendinde var olan ilmi de götürür. Bu öyle bir durum meydana getirir ki, halkın içinde sadece cahil kişiler öne geçerler. Bunlardan birine ilmî bir mesele sorulduğu zaman, ilimleri olmadığı halde fetva verirler. Kendileri dalâlette oldukları gibi, verdikleri fetva (cevap)larla halkı da dalâlete sevkederler.” (Abdullah b. Amr'dan)

 Kehf sûresi 66. âyet,

 "Kale lehu musa hel ettebi'uke ala en tü'allimeni mimma ullimte rüşden"

 "Musa Hû’ya "Sana öğretilmiş olan irşaddan bana öğretmen için sana tabî olabilir miyim?" dedi."

 Hadis: “Allah Teâlâ, melekler, göklerin ve yerin ehli, hatta yuvasında bulunan karıncalar, denizdeki balıklar; halka hayır yollarını gösteren kişi için rahmet dilerler.” Tirmizî, Ebu Derdâ'dan)

 Bakara sûresi 186. âyet,

 "Ve iza seeleke ibadiy anniy feinniy kariyb üciybü da'vetedda'ı iza de'ani felyesteciybu liy velyü'minu biy le'allehüm yerşudun"

"Ve kullarım sana benden sual ettiğinde, artık muhakkak ki ben karîbim. Beni davet ettiği zaman 'Daî'nin davetine icabet ederim. Artık irşad olunsunlar diye, bana icabeti istesinler ve bana iman etsinler."

 Mü’min sûresi 38. âyet,

 "Ve kallelleziy amene ya kavmi't tebi'uni ehdiküm sebiyle'r reşad"

 "Ve iman eden "Ey kavmim bana tâbi olun da sizi irşad sebiline (yoluna) hidayet edeyim," dedi."

 Ahkâf sûresi 32. âyet,

 "Ve men lâ yücib daiyallahi feleyse bimucizin fiy'l ardı ve leyse lehu min dunihi evliya' ulaike fiy dalalin mübiyn"

 "Ve kim Allah’a davet edene (Allah’a çağırana) icabet etmez ise arzda aciz bırakacak değildir ve kendisi için Hû’nun dununda evliya yoktur. Böyleleri açık dalâlet içindedirler."

 Hadis: "Allah'ın rahmeti benim halifelerimin üzerine olsun! 'Senin halifelerin kimlerdir yâ Resûlullah?' diye sorulduğunda Hz. Peygamber şöyle cevap vermiştir: "Benim sünnetimi ihya eden ve sünnetimi Allah'ın kullarına öğreten kimselerdir'. (İbn Abdilberr, İlim; Herevî, Zemm'ul-Kelam, Amr b. Ebî Kesir yoluyla)

 A'raf sûresi 181. âyet,

 "Ve mimmen halakna ümmetün yehdune bilhakkı ve bihî ya'dilune"

 "Ve halkettiklerimizden bir ümmet de vardır ki "el Hak" ile hidayet eder ve Hû ile adalet ederler."

 Hadis: "Hiç şüphesiz Allah'ın en sevgili kulları Allah'ı kullarına, kulları da Allah'a sevdiren, yeryüzünde hayır ve nasihat için dolaşanlardır." (Beyhaki)

 Secde sûresi 24. âyet,

 "Ve cealna minhüm eimmeten yehdune biemrina lemma saberu ve kânu biayatina yukınun"

 "Ve sabrettikleri ve âyetlerimizi kesin bildikleri sürece aralarından emrimiz ile hidayet eden imamlar kıldık."

Hadis: Hiçbir şeyde haset doğru değildir; ancak iki kişinin hâline imrenmek bu hükmün dışındadır:  Allah Teâlâ'nın ilim ve hikmet öğrettiği kimsenin hali ki, bu kimse (aynı zamanda) öğrendiği ilmi halka öğretip müşkülleri hakkında bu ilimle hüküm verir; Allah Teâlâ'nın kendisine mal vermiş olduğu kimsenin hâli ki, Allah ona elindeki malı hayra sarf etmeyi nasip etmiştir. (Buharî, Müslim, Nesâî ve İbn Mâce)

 

                                                                                                                               

                                                                                  ELL HACC HÜSEYİN VEDAD